Berat kandili, camilerde cemaat halinde değerlendirilmeye başlanılan ilk kandildir. Bilindiği üzere bir gecenin kutsiyetinin dinen müsellem olması başkadır, kutlanması başka bir meseledir. Berat gecesi de dinî temelleri itibariyle kutsiyet ve hürmetinden şüphe olmayan bir gecedir. Fakat kutlanması ve bilhassa mescidlerde topluca değerlendirilmesi hususu, Tâbiîn dönemine rastlamaktadır. Yani Asr-ı Saadetten sonra en hayırlı insanların çağına. Nitekim Allah Rasulü: “Çağların en hayırlısı benim çağım, sonra onları takip eden çağ, sonra onu takip eden çağ” buyurmuştur. Kandil geceleri içerisinde en erken ve en eski dönemlerde mescidlerde topluca ibadetler, dualar ve konuşmalar ile ihya edilmeye başlanan gece, Berat gecesi olmuştur ki Tâbiîn döneminde, Şam’da çağın önde gelen uleması tarafından kutlanmaya başlanmıştır.
İbn Receb el-Hanbelî der ki: “Şaban’ın ortanca gecesi (Berat gecesi) geldiği zaman, Tâbiîn’den Şam ehli, Hâlid b. Ma’dân (v.103 h.), Mekhûl İbn Ebî Müslim (v.112 h.), Lokman b. Âmir ve daha başka pek çok zevat-ı muhterem, o geceye tazim ederlerdi, o gecede bolca ibadet etmeye cehd gösterirlerdi. İnsanlar, bu gecenin fazileti ve ta’zimini onlardan aldılar. Bu geceye o zatların hürmet ettikleri meselesi değişik şehirlerde iştihar edince, insanlar bu konuda ihtilafa düştüler. Bazıları onlardan bu davranışı kabul etti ve onlara o geceye tazim hususunda muvafakat gösterdi. Nitekim Basra ve daha başka yerlerin âbid şahsiyetleri bunlardan oldular. [Tâbiînden mezkur Halid, Mekhul ve Lokman’dan başka, Abdurrahman b. Yezid b. el-Esved, İmam Şafii, İmam Ahmet b. Hanbel(den gelen bir kavli), İmam el-Evzâî, İshâk b. Râheveyh ve Ömer b. Abdülaziz gibi daha niceleri mübarek bildikleri Berat gecesini daha bir coşku ile değerlendirme yolunu tuttular. Nitekim onların bu davranışları zikredildiği ve edileceği üzere sözlerine de yansımıştır. M.H.]. Hicaz ulemasının (da bir kısmı Berat gecesini tazimi kabul etmekle beraber) ekserisi ise bu tazim hususun reddettiler. Atâ ve İbn-i Ebî Müleyke bunlardandır. Medine ehli fukahasından Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’in naklettiğine göre, bu aynı zamanda İmam Mâlik (h.93-179) ashabının (Malîkî mezhebinden bazılarının) ve daha başkalarının da görüşüdür ki onlar: “Bu tazim bütünüyle bidattır.” demişlerdir.”
Bid’at diyenler, Beratin topluca ihya edilmesi noktasında seslerini yükseltmişlerdi. İbn Ma’dan, İbn Ebi Müslim ve İbn Âmir’in gibi Tabiin ulemasının hicrî birinci yüzyılda bu geceyi topluca ikame ettikleri nazar-ı itibara alınırsa, bilakis bid’at olmadığı tebellur eder. Fakat bununla beraber “bid’at” kavramının tanım ve tarifine göre yorumlar da değişkenlik arzediyor, o başka. Ne bid’attır, ne değildir, bu mevzuda maalesef bir kısım şirzime-i kâlîle ifrata giderek, Müslümanlara ait örf, adet ve âdiyyât hususunda da “bid’at” hükmünü kullanır olmuşlardır ki, bu kabul edilemez bir hükümdür; çünkü bid’at dinden bir şeyi kaldırıp yerine bir şey koymadır; ya da bir şeyi din diye kabul ve itikat ederek onunla amel etmektir. Hz. Ömer’in vefat-ı Nebi’den sonra artık farz olma riski kalmaması sebebiyle Teravih namazını topluca kıldırmaya başlatması gibi, yine ashab-ı Rasul zamanında bazı Tâbiin ulemasının topluca Beraet gecesini ihya etmeleri bid’at değildir.
Hem görülen o ki, tarihî süreçte ümmetin umumî temâyülü Berati kandilleştirme şeklinde olmuştur. Fakihî’nin (ö.272/885’ten sonra) Mekkelilerin Berat gecesini Mescid-i Haram’da ihya ettiklerine ve bazılarının yüz rek’atlı bir namaz kıldığına dair rivayeti dikkate alınırsa: Fakihî’nin üçüncü yüzyılda yaşaması itibariyle, bu nafile namaz ile Beratin ihya edildiği gerçeği, daha önceden, en az ikinci yüzyıldan itibaren bilindiği ve kılındığı söylenebilir ve bunun sadece Şam uleması ile sınırlı kalmayıp Hicaz’a, tâ Kâbe-i Muazzama’ya kadar ümmetin genel kabûlüne mazhar olduğu tebeyyün eder.
“Şam uleması, Berat gecesinin ihya edilmesinin niteliği mevzuunda iki görüşe ayrılmışlardır. Birincisi: Berat gecesinin cemaat halinde camilerde ihya edilmesi müstehaptır. Halid b. Ma’dân, Lokman b. Âmir ve daha başka tâbiinden zâtlar, bu gecede en güzel elbiselerini giyerler, hoş kokularla buhurlanırlar, gözlerine sürme çekerlerdi ve mescidlerde bu geceyi ikâme ederlerdi. Bu mevzuda İshâk b. Râheveyh de onlara muvafakat etmiştir ve bu gecenin mescidlerde cemaat halinde ikame edilmesi hakkında: “Bu, bid’at değildir.” demiştir. İshak’ın bu sözünü Harbü’l-Kirmânî Mesâil’inde nakletmiştir. İkincisi: Bu gece mescidlerde namaz için, kıssalar anlatmak/dinlemek ve dualar etmek için toplanılması mekruhtur. Fakat bir kişinin kendi başına bu gecede namaz kılması mekruh değildir. Bu görüş ise Şam Ehlinin fakihi ve âlimi İmam el-Evzâî’ye (d.88-v.157h.) aittir. (Doğruya) En yakın olan da inşallahü teala bu görüştür.”
Burada bir ara not sadedinde şu hususu girmekte yarar var: Herşeyden önce, her âlimin düşüncelerinden üstte, Berat gecesinin mübarekiyet, kutsiyet ve hürmeti ile alakalı zikredilen hadis-i şerifler vardır ve bu mevzuuda yeterli kanaati vermektedir. Bu noktada bazı hadislerin mevzu, bazılarının zayıf olması hiçbir zarar vermez; geriye kalan birçok sahih hadis-i şerif kâf ve vâfidir. Mevzuları ve zayıfları göstererek sahihlerini gölgelemek doğru değildir. Kaldı ki zayıf hadisler bile bir araya gelince, tıpkı ince liflerin birleşince urgan olması gibi heyet halinde güçlenirler. Son bir-iki yüzyılda İslam dünyasında doğmuş olan Vehhâbîlik ve Selefîlik ünvanları altındaki değişik akımların aşırı reddiyeci, dışlayıcı tavırları vardır ki “şirk oluyor diye ashab-ı kiramın mezar taşlarını bile yerlerinden söküp atmışlardır. İşte Berat gecesinin kutlanması meselesine, bilhassa topluca değerlendirme meselesine karşı çıkanların bir kısmı, sadece Berat kandili ile alakalı değil, genel anlamda asr-ı saadette tıpatıp aynısı ile bulunmamış olan ve bulunsa bile muhakkak kendi hadis kaynaklarından ve hadis ricâlinden rivayet edilmemiş bulunan, bütün bu kabil hadisleri ve rivayetleri reddettikleri ve cephe aldıkları için onlara söylenecek bir şey yok. Hele bir de hadisleri cerh ve ta’dilde değerlendirme kriterleri, genel-geçer ölçüler değil de, tamamen kendilerine mahsus ifrat kaideler olunca.
Annesi Hayrâ’nın, Peygamberimiz’in zevce-i pâkizesi Ümmü Seleme’ye hizmet ettiği sırada, Hz. Ömer'in halifeliğinin son ikinci yılı olan Hicrî 21 senesinde dogmus bulunan dünyaya gelen, Ümmü Seleme’den süt emen ve Ümmü Seleme tarafından Hz. Ömer’e götürülerek ondan “Yâ Rabbi, onu dinde fakîh kıl ve insanlara sevdir” duasına mazhar olan, Tâbiînin kudvelerinden Hasan el-Basrî (d.21/641 -v.110 h.) -en son vefât edenleriyle birlikte üç yüz sahâbe ile görüştüğü rivâyet edilir- şöyle demiştir: “Allah Rasulü’nün sahabilerinden otuz kişiyi dinledim, bana dediler ki: (Hz. Rasulullah şöyle buyurmuştur): “Berat gecesinde bu (100 rek’atlik nafile) namazı kılan bir kimseye Cenab-ı Hak, yetmiş defa nazar eder ve her nazar ile onun yetmiş ihtiyacını giderir. Bu ihtiyaçların en azı da afvedilmektir.”
Hicri birinci asırda yaşamış bulunan Ömer b. Abdülaziz (v.101/720)[241] Basra valisi Haccac b. Erat (yahut Adiy b. Erat)’a yazdığı bir mektupta şöyle demektedir: “Sana sünnetten dört geceyi tavsiye ediyorum. Bu dört geceye dikkat edeceksin: Allah Teala o gecelerde rağmetini bolca boşaltır, yağdırır ki o geceler: Receb ayının ilk gecesi, Şaban ayının ortanca gecesi (Berat gecesi), Fıtr (Ramazan) bayramı gecesi ve Edhâ (Kurban) bayramı gecesidir.” Geylânî’nin el-Gunye’sinde ve bir başka eserde, Kurban bayramı gecesi yerine, Ramazan’ın 27. (Kadir) gecesi şeklinde geçmektedir. Görüldüğü üzere İslamın beşinci raşit halifesi sayılan Ömer b. Abdülaziz, Berat gecesini ihya etmeyi sünnet olarak haber vermiştir, hicrî 2. yüzyıl.
Hicrî ikinci yüzyılda yaşamış olan İmam Şafi (150-204 h.) Hazretleri de: “Bize ulaştığına göre şu beş gecede dua etmek müstehabtır: Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri, Recebin ilk gecesi ve Şaban ayının ortanca gecesi. Bu geceler hakkında anlatılan şeyler müstehab görülür.” demiştir.
Yine hicrî ikinci-üçüncü yüzyıl ulemasından İmam Ahmed b. Hanbel’in (164-241h.) Şaban ayının orta gecesine dair herhangi bir sözü bilinmemektedir. Bu geceyi ihya etmenin müstehap olduğuna dair kendisinden iki rivayet istihraç edilmiştir. Ondan yapılan bu iki rivayetten birisi iki bayram gecelerine dairdir ki, bu gecelerde cemaat halinde ibadette bulunmayı müstehap görmemektedir. Çünkü bu konuda Allah Rasulü’nden ve Sahabe’den herhangi bir şey nakledilmiş değildir. İkinci rivayette ise, Berat gecesini ihya etmeyi müstehap gördüğü bildirilmiştir, Tâbiînden Abdurrahman b. Yezid b. el-Esved’in fiili (yani o geceyi ihya etmesi) sebebiyle.
Her ne kadar İbn Receb el-Hanbelî: “Şaban ayının ortanca (Berat) gecesini ikame etmeye (kalkıp ibadetle geçirmeye) dair de Nebi (sas)’den ve Ashab’ından herhangi bir şey sabit olmuş değildir. Berat gecesinin ihyası ile alakalı nakiller, Tâbiînden, bilhassa Şam ehli fukahasının önde gelenlerinden bir topluluk tarafından sabit olmuştur.” demişse de, bizzat Rasulullah’ın Berat gecesi kalkıp ibadet ettiğine ve bu gecede dua ve ibadete teşvik ettiğine dair mevcut kütüb-ü ehâdisiyyedeki mezkur hadisler ispat için kâfidir. Yüz rek’atlik hayır namazına dair rivayetler ve değerlendirilmesi zaten geçmiş idi. Kutsiyeti müsellem, kutlanması da müsellem bu mübarek Berat gecesinde Hz. Davud, Hz.Rasul-i Ekrem ve Hz. Ali’nin kalkıp evden dışarı çıktıkları ve başlarını semaya dikerek dua ettiklerine dair Ahmed b. Hanbel, Tirmizi, İbn Mace, Beyhakî, Terğîbü’t-Terhîb’de, ayrıca Gunyetü’t-Tâlibîn ve Letâifü’l-Meârif’te hadis-i şerifler vardır [248] ki bunları yukarıda zikretmiştik. Dürrü’l-Mensur’unda Celalüddin Suyutî (v.911/1505), Beyhakî’den (384-458h.) naklen, Hz. Aişe tariki ile, Rasulullah’ın bu gece boyu sabaha kadar süren bir secde yaptığını tahriç etmiştir. Beyhaki’nin bu rivayetinden başka, aynı hadisi ufak-tefek farklılıklar ile Abdülkadir Geylanî Hazretleri de (470-561h./1078-1166m.), Hz. Aişe’den tâ kendisine kadar ulaşan bir senetle bizzat kendisi rivayet etmiştir. Hadisin başında der ki: “Bir başka rivayet dahi, aşağıdaki raviler yolu ile bize ulaşmıştır: (Abdülkadir Geylani), Ebu Nasr, Ebu Nasr’ın babası, Muhammed b. Ahmed Hafız, Abdullah b. Muhammed, Ebu’l-Abbas Herevî, İbrahim b. Muhammed b. Hasan, Ebu Âmir Dımeşkî, Velid b. Müslim, Hişam b. Gar, Süleyman b. Müslim, Mekhu’l-Dımeşkî ve en nihayet ondan da Hz. Aişe’ye ulaştığına göre...” İki rek’at ifadesi ise Beyhakî’nin hadisinde değil, Geylânî’nin senediyle kaydettiği hadiste geçmektedir. Şu kadar var ki bu hadisin senet açısından tahkiki, cerh ve ta’dil kriterleri ile değerlendirilmesi ya henüz yapılmış değildir, ya da bizim ulaşabildiğimiz kaynaklarda buna henüz rastlayamadık. Yine İmam Beyhakî, Hz. Ali’nin, Rasulullah (sas)’ı Şaban’ın ortanca (Berat) gecesi namaza kalkıp 14 rek’at namaz kıldığını gördüğünü haber vermiştir.
İbn Receb’in tespiti ile, Berat’in cemaat halinde topluca ikâmesi belki Tabiîn döneminde Şam uleması arasında zuhur etmiş olabilir, bunda da beis yoktur. Her birinin isimleri birer tılsım gibi boyunlarda taşınabilecek esrardaki o büyük ulema ve evliyanın cemaat halinde yaptıklarını ahirzaman neslinin yapabilmesi, âmin denilesi bir duadır; çok derin bir ihtiyaçtır, zarurettir. Kendi başına dini yaşamaya muvaffak olamayanların her işi birlik ruhuyla yapmaları gibi kandil gecelerini de topluca değerlendirmeleri kaçınılmazdır, olması gerekendir. İçeriği dinin ruhunun taleb ettiği bir değerlendirme olduktan sonra, başında ümmetin ikinci en hayırlı topluluğu bulunan bu güzel gelenek sadece takdir edilir, terğib edilir, tavsiye edilir. Edilir, zira herkes tek başına bir geceyi ihya etme iradesini ortaya koyamayabilir. Topluluktan kuvvet doğar. Allah’ın rahmeti cemaatle bareberdir.
Mezkur tespiti ortaya koymakla beraber, İmam el-Evzâî’nin “Bir kişinin kendi başına bu (Berat) gece(sin)de namaz kılması mekruh değildir.” sözünün akabine “(Doğruya) En yakın olan da inşallahü teala bu görüştür.” kaydını düşen İbn Receb, nihâî tahlilde kalbî kanaati olmak üzere, şu güzel kaydı da paylaşmakla hakperestçe bir öğüt ve nasihat ortaya koymuş olmaktadır, diyor ki: “Bir mü’mine, bu Berat gecesinde kendisini zikr-i ilahîye ayırması yaraşır, günahlarının affolması, ayıplarının setrolması ve zorlukların kaldırılması için dua etmesi gereklidir; bunlardan önce ise tevbe etmesi uygun düşer. Çünkü Berat gecesinde Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.”
Hâsıl-ı kelam: Demek ki Beraet gecesinin kutsiyet ve faziletine dair onlarca hadis-i şeriflere ittibaen ibadet ve dua ile ihya edilmesi; ferdî planda doğrudan saadet asrından itibaren başlamış, ve sonraki tarihî süreçte sahabe, tâbiin ve tebe-i tâbiin dönemlerinde Şam, Mekke’de ve Kudüs’te iştihar etmiş ve topluca ikame edilmeye başlanmış, nihayet bu dinî merkezlerden bütün İslam âlemine intişar etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder